×

MASA BAŞI EDEBİYAT

MASA BAŞI EDEBİYAT

RÖNESANS’IN İÇİNDEN GEÇEN GİOVANNİ BOCCANİ (1313-1375)

Klasik kitapları, öyküleri okumak baş yapıt ile baş başa kalmak bir yana yaşadığımız veya yaşayacağımız deneyimlerin alt yapısı diyebiliriz. O zaman ki dönemde bire bir gözlem yapılarak yazılanlar tecrübelerin ön izlemesidir. Okuduğumuz klasikler yıllar içinde hayatımızın getirileri ve götürüleri hakkında düşünüp ders çıkarmamızı sağlar. Çünkü bazı değerleri, bakış açılarını, toplumlar içinde yaşanılan ekonomik, sosyolojik hatta siyasi olarak fikirlerin değişmeyip günümüze kadar aynalamasını görmek şaşırtıcıdır. Hatta kaçıncı defa okursak okuyalım farklı açılardan bakış açımızı yenilememizi sağlar.

Rönesans döneminin içinden geçen Giovanni Boccani’nin hayat hikayesini dokunup oradan 8. Gün hikayesinin yolculuğuna çıkacağız. Orta çağın kapısını aralayıp döneme kuş bakışı bakmak iyi gelebilir. Rönesans, İtalya’nın üstüne güneş gibi yeniden doğarken matbaa ve kâğıdın açılış yapması sayesinde bilginin beslenmesine yol açmıştır. Böylece kalbini, ruhunu beslemeye yarayan en büyük mücevher olan kâğıt yazarların parmakları arasında parlamaya başlar. Tabi ki coğrafi keşifler, bilim, felsefe, mimari yenilikler, ticarete kattıklarını es geçememek lazım ama kısadan hisse Bay Giovanni ile tanışma zamanı geldi.  

Giovanni, Rönesans Hümanizimin önemli ismi olduğu kadar gerçekçiliği aklı ve ruhu ile birleştiren dönemin yazarlarındandır. Floransa doğumludur. Günümüzde seçimlerinde şaşkınlık yaşayan gençler gibi kendisi de orta çağ yeni yetmelerinden biri olarak bankacılık eğitimine ara verip hukuk eğitimine geçiş yapmıştır. Decameron eseri ile dünya edebiyatında öykü anlatmanın düz yazıda ki büyük büyük babası olmuştur.  Eser, 7 kadın ve 3 erkekten oluşan 10 kişilik topluluğun 10 günlük gezilerinde konaklamaları sırasında birbirlerine anlattıkları 100 öyküden oluşmaktadır. 

8.GÜN İÇİN PERDE AÇILSIN

1.PERDE

Calendrino, kendine özgü alışkanlıkları olan saf bir adamdır. Kendisi gibi ressam olan Bruno ve Buffolmocco kendisinin tam tersi uyanık, açık göz yakın arkadaşlarıdır. Calendrino ile arkadaşlık etmelerinin altında yatan sebep onun saflığı, kendine özgü davranışlarıyla gönül eğlendirmektir. Her üçünün tanımadığı Maso ise yakışıklı, ömrünü dalga geçirmek için adayan bir delikanlıdır. Calondrino’nun saflığı hakkında dedikodular kulağına kadar gelir. Bu fırsatı kaçırmak istemez. Bunun içinde onu olmayacak bir şeye inandırmaya karar verir. Tesadüf, Masa’dan yana olur ve kilise de karşılaşırlar. Maso, Calendrino’nun duyacağı şekilde bilgili, yetkili bir kuyumcu gibi taşlardan bahsetmeye başlar. Konuşulanlara kulak misafiri olan adam yerinden kalkar, Maso ve çevresindekilerin yanına gider. Maso hedefini o an on ikiden vurur. Konuşmasını sürdürürken bir yandan kendisine yaklaşan Calendrinıo’nun taşları nerede bulabileceğine karşı sorusuna kayıtsız kalmaz. Değerli taşların Bengodi diye bir yerde bulunduğunu söyler. Orayı anlatırken resmen masallar diyarı portresi çizer. Calendriona duyduğu her şeye sonuna kadar inanır. Ama tek sorunu vardır anlatılan yerin çok uzak olmasıdır.  Kendi yaşadıkları şehirde taşları bulma imkânı olup olmadığını sorar. Olumlu yanıt alır. Maso kuyumcu edasıyla taşlar hakkında bilgileri anlatmaya devam eder. Bunların içinden en kıymetlisinin Settignamo olduğunu çünkü irili, ufaklı, siyah rengi olan bu taş insanları görünmez yapma özelliğine sahiptir. Callendrino kendisi gibi ressam olan iki yakın arkadaşının çalıştığı manastıra tez zamanda ulaşır.  Boyadıkları duvarı derhal bırakıp anlatacaklarına kulak kesilmelerini ister. Mugane’de görünmezliği sağlayan taşı bulurlarsa artık çalışmaya gerek kalmadığını hatta tezgahların üstünde bulunan altın, gümüş, ne kadar varsa alıp zengin olmaları an meselesidir. Böylece üç kuruşa duvarları süslemelerine gerek yoktur.

Birinci perde kapandığında oturdum düşündüm. Orta çağda bu fikir ve zikirde olan insanlar geldiğimiz şu teknolojik çağda ne kadar çoklar. Gittikçe çoğalıyorlar. Elimde hıyarım var diyene tuzluğu alıp safça koşan insanoğlu kendini kuyunun dibinde bulabilir. Zekâ ve kavrayıştan yoksun olan kişinin karakterine aç gözlülük eklenirse hayatın yollarına ait virajları alamayıp uçurumdan nasıl olduğunu anlamadan yuvarlanıverir.  Bu yüzden bulunduğumuz yerden kendi tırnaklarımızla kazıyarak tırmanmak en güzelidir.

2. PERDE

Calendrino arkadaşlarını ikna ettikten sonra taşı bulmak için yola koyulmadan önce içlerinden biri taşın ismini sorduğunda kuş beyinli adam ismini hatırlayamadığını söyler. Ama taşın irili, ufaklı, koyu siyah renkte olduğunu belirtir. Calendrino hep önden gider. Her kara taşı alıp mintanının içine, göğsüne, kemerine sıkıştırdığı torbasına, cübbesine yaptırdığı keseyi ağzına kadar doldurup taşırır. Buffolmacco ve Bruno yemek saatinin yaklaşmasına rağmen Calenderino’nun aç gözlülüğünden dolayı doğru düzgün taş toplayamamak canlarını sıkar. Önden gitmeye devam ederken arkadaşları onu görür. Calenderino’nun yalan söylediğini düşünüp oyun oynamaya karar verirler. Böğrüne, kafasına taş atarken “Calenderino nerede?” diye yüksek sesle söylenmeye başlarlar. Arkadaşları yüksek sesle konuşmalarını sürdürmeye devam ederler. “Az önce ötemizdeydi. Galiba şimdi evinde oturup akşam yemeğini yiyordur. Bizi bırakıp gitmekle iyi etmiş. Dediklerine inanmakla aptallık etmişiz.” Calenderino bu sözleri duymasına rağmen büyülü taş kendisinde olduğuna inandığından onu hala göremediklerini sanır. Talihin kendisine güldüğünü düşünüp evinin yolunu tutar. Tam o sırada Bruno elinde bulunan taşı Calenderino’nun ayağına fırlatır. Ayağı acımasına rağmen hızlıca yoluna devam eder. Arkadaşları yaşadıkları şehrin kapısına geldiklerinde gümrük kolcularına durumu anlatıp şikâyet ederler. Kolcular duruma kahkahalarla gülüp adamı görmezden gelirler. Calenderino şehre girdiğinde akşam yemeğinden dolayı herkes evindedir ve tek tük insanlar onu görseler dahi selam vermeden yanından geçerler. Ama adam bu durumu görünmezliğinden dolayı olduğunu düşünür.  

İkinci perde kapandığına göre saflığın, aç gözlülüğün yanına su uyanıklığını bağlamaktan başka çare kalmıyor. Ayrıca deve kuşu misali kafayı kuma gömüp açıkta kalan ne varsa ayan beyan ortada durumundan başka bir şey değildir. Peki çevremiz de geçmişten gelen veya bugün beraber yaşadığımız, çalıştığımız böyle insanlar yok mu?

3.PERDE

Calenderino eve geldiğinde karısı yemeğe onun yüzünden geç oturduklarından, neden bu kadar beklediklerine dair bir sürü sorunca adam sinirlenir. Çünkü kadınların büyüyü bozduğuna inanır. Karısı onu görerek sihri mahvettiği için evire çevire kadını döver. Onu eve kadar izleyen arkadaşları ve kolluk güçleri kadını evin köşesinden kaldırırlar. O sırada adam görünür olmasının altında diğer sebebe kitlenir. Ona göre arkadaşlarını aldattığından bu noktaya geldiğine inanamaya başlar. Gelenler karı kocayı barıştırdıktan sonra Calenderino taşları ile evde üzüntüsü eşliğinde yaşamaya devam eder.

Üçüncü perde ve öykü kapanır. Ama ne finaldi dedirtecek cinstendi. Sanki orta çağdan bu zamana değişen hiçbir şey okumadık. Empati yapınca saf gözüken su uyanığı insanların açık gözlülükleri eklenince biz kendimizi uyanık sanırken bir an çukurun dibinde bulduk.  Geçmişte veya bugünde 8.gün öyküsünde olduğu gibi gerçek hikâyelerle hayatımıza katkıda bulunanlardan dolayı düştüğümüz anları düşündüğümüzde ağlanacak halimize gülüyor olabiliriz.  Aldatmak, aldatılmak sonucu güvensizlik her an arkamızı kollamamız adına bizi teşvik ediyor. Hikâyenin belki de en etkileyici kısmı kadına şiddetti. Ortaçağdan geldiğimiz şu zamana kadar değişmeyen acı gerçek hakkında konuşacak o kadar çok konu var ki… Herkesin bu öyküden kendine çıkaracak payı olduğuna eminim.

YAZARDAN NOT: Bu öykü de bulunan karakterleri, temayı göz önünde bulundurarak instagramda sihirli hokka veya [email protected] hesabıma iki sayfalık kendinize ait hikâyelerinizi yollarsanız neler olacak? Sihirli hokka öykü atölyesine seçtiğim ilk beş kişi ile online toplantılarla dünya ve Türk edebiyatından farklı öyküleri masaya yatırıp evirip, çevirip incelerken kendinize ait en güzel öyküyü yazma imkânınız olacak. Üç ay sonunda alınan eğitim karşılığında editörünüz olarak öykü kitabınız veya romanınızı beraber çıkarmaya ne dersiniz?